1.Stresin Tanımı ve Türleri
Stres, bireyin çevresel taleplerle baş edebilme kapasitesinin sınandığı bir durum olarak tanımlanır. Psikoloji literatüründe, stres bir uyum süreci olarak ele alınır ve bu süreçte birey, zihinsel, duygusal ve fiziksel tepkiler verir. Stres, herkesin hayatında zaman zaman karşılaştığı doğal bir durumdur, ancak süresi ve yoğunluğu arttıkça bireyin yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir.
Stres iki temel türe ayrılır: akut stres ve kronik stres. Akut stres, kısa süreli ve geçici bir tepkidir. Örneğin, bir sınava hazırlanırken yaşanan stres, bireyi motive ederek performansını artırabilir. Ancak, bu stres uzun süre devam ederse birey için yıpratıcı hale gelir ve kronik strese dönüşebilir. Kronik stres, uzun vadeli bir gerginlik durumu olup genellikle iş, finansal zorluklar ya da aile içi problemler gibi sürekli devam eden durumlarla ilişkilidir. Ayrıca, stresin pozitif (eustress) ve negatif (distress) olmak üzere iki farklı biçimi de bulunmaktadır. Pozitif stres, bireyi motive ederken, negatif stres bireyin duygusal ve fiziksel sağlığını tehdit eder. Örneğin, yeni bir işe başlama sürecindeki stres, olumlu bir şekilde algılandığında bireyin performansını artırabilir, ancak olumsuz algılandığında kaygıya ve tükenmişliğe yol açabilir.
2.Stresin Psikolojik Etkileri Ve Stresin Nörofizyolojisi
Stres, bireyin zihinsel ve duygusal durumunu derinden etkileyen bir süreçtir. Kısa süreli stres, vücudun “savaş ya da kaç” tepkisini harekete geçirerek bireyin olaylara daha hızlı tepki vermesini sağlayabilir. Ancak stres kronik hale geldiğinde, psikolojik ve fizyolojik sağlık üzerinde ciddi olumsuz etkiler yaratabilir.
Psikolojik açıdan, stresin en yaygın sonuçları arasında kaygı bozukluğu ve depresyon yer alır. Stres altında olan bireylerde sürekli bir endişe hali ve olumsuz düşünceler ortaya çıkabilir. Bu durum, bireyin günlük yaşamını olumsuz etkileyerek iş, okul ve sosyal ilişkilerde performans düşüşüne neden olabilir. Örneğin, sürekli stres altında olan bir kişi, önemli kararlar alırken sağlıklı bir şekilde düşünemeyebilir ya da küçük problemleri büyüterek çözüm bulmakta zorlanabilir. Stresin diğer psikolojik etkileri arasında konsantrasyon bozukluğu, hafıza sorunları ve uyku problemleri bulunur. Özellikle yoğun stres altında çalışan bireylerde, dikkat dağınıklığı ve öğrenme güçlükleri sıkça görülür. Uyku düzeninin bozulması ise hem zihinsel hem de fiziksel yorgunluğu artırarak bir kısır döngü oluşturabilir. Bunun yanında, uzun süreli stres, bireyin duygusal dayanıklılığını zayıflatabilir ve tükenmişlik sendromuna yol açabilir. Stresin psikolojik etkileri yalnızca bireyi değil, bireyin çevresiyle olan ilişkilerini de etkiler. Aşırı stres altında olan kişiler, sinirli, tahammülsüz ya da içine kapanık bir tutum sergileyebilir. Bu durum, sosyal destek mekanizmalarının zayıflamasına ve yalnızlık hissinin artmasına neden olabilir. Ayrıca, stres yönetiminde başarısız olan bireyler, başa çıkma amacıyla alkol veya sigara gibi zararlı alışkanlıklara yönelebilir.
Fizyolojik açıdan bakıldığında, stresle başa çıkmada sorumlu olan beyin alanı orta beyin, özellikle de amigdaladır. Stres sırasında kortizol seviyeleri artar ve bu hormonun dışarıdan alınması, bireylerin daha stresli ve kilolu olmasına yol açabilir. Hipotalamus ve amigdala, stres tepkilerinde kilit rol oynar. Ancak bu sistemin düzenlenmesi gerektiğinde, prefrontal korteks (PFK) devreye girer. Amigdala aşırı aktif hale geldiğinde, prefrontal korteks işlevlerini tam olarak yerine getiremez ve bu durum beynin alarm sisteminin bozulmasına neden olur.
Stresin en çok zarar verdiği alanlardan biri hipokampustur. Hipokampus, hatırlama ve bilgiyi geri getirme gibi bilişsel işlevlerden sorumludur. Kronik stres, hipokampal alanın küçülmesine yol açar ve bu da hafıza problemlerine neden olabilir. Ayrıca, bedensel tepkiler ne kadar yoğunsa, bireyin yaşadığı stres de o kadar şiddetlidir. Bunun nedeni, parasempatik sinir sisteminin baskılanmasıdır.
Araştırmalar, stresin sadece zihinsel değil, fiziksel sağlığı da olumsuz etkilediğini göstermektedir. Örneğin, şeker hastalığı, kalp ve damar hastalıkları gibi kronik rahatsızlıkların stres kaynaklı olabileceği bulunmuştur. Amigdala sürekli zorlandığında, beynin savunma mekanizması devreye girer ve “savaş ya da kaç” modu aktif hale gelir. Bu durum, bireyin hem psikolojik hem de fizyolojik sağlığını ciddi şekilde etkileyebilir.
3.Stresle Başa Çıkma Yöntemleri
Lazarus’a göre, stresle başa çıkarken bireyin durumu değerlendirmesi için kendisine üç temel soru sorması gerekir:
1.Ne oluyor?
2.Bu benim için tehlikeli mi? Eğer tehlikeli ise, bu durum ne kadar ciddi (% kaç)?
3.Bu durumla baş edebilir miyim? Eğer baş edebilirsem, ne kadarını ve nasıl çözebilirim?
Bu sorular, bireyin stresli bir durumu analiz etmesine ve tehlike algısını değerlendirmesine yardımcı olur. Aynı zamanda, bireyin hangi özelliklerinin başarıya katkı sağladığını veya hangi özelliklerinin engel oluşturduğunu belirlemesi gerektiğini vurgular. Bu farkındalık, stresle başa çıkma sürecinde etkili bir strateji geliştirmek için önemlidir.
Stresle başa çıkmada aynı yöntemi sürekli kullanmak, bir süre sonra etkisiz hale gelebilir. Örneğin, yemek yemek, ağlamak ya da uyumak stresle baş etme yöntemleri olarak kötü değildir; ancak birey bu yöntemleri çeşitlendirmelidir. Çeşitlendirme, beynin stres sırasında daha az hasar görmesini sağlar. Ayrıca, farklı çözüm yolları denemek, yeni nöral ağların oluşmasına katkıda bulunur ve beynin esnekliğini artırır.
Kronik stresin devam etmesi durumunda, beynin bazı bölgelerinde, özellikle de nöron uçlarında hasar meydana gelebilir. Bu durum, bireyin problem çözme becerilerini zayıflatarak gelecekteki stresli durumlarla baş etmesini zorlaştırabilir. Bu nedenle, birey yeni problem çözme stratejileri geliştirerek hem mevcut stresle başa çıkabilir hem de gelecekteki zorluklarla mücadelede daha güçlü hale gelebilir.
UZM. KLİNİK PSİKOLOG DAMLA KANKAYA SÜNTEROĞLU
Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et